Doğumundan Ölümüne Adolf Hitler'in Nazizm Yolcuğu ve Nazi Almanyası


Bu yazıda sizlerle yirminci yüzyılın en ünlü diktatörü olan Adolf Hitler’e hep birlikte bakacağız. 

1889 yılında dünyaya Avusturya’nın Almanya’ya çok yakın bir kasabası olan Braunau am Inn kasabasında gözlerini açmış, 36 yaşında Avusturya vatandaşlığından çıkmış ve 7 yıl vatansız olarak yaşadıktan sonra 43 yaşında ancak Alman vatandaşı olmuş... 1945 yılında 56 yaşına geldiğinde ise gözlerini dünyaya kapamıştır. Şimdi milyonların ölümüne hayat yolculuğuna başlayalım.

Bebek Adolf Hitler (1889-1890)
Çocukluğumda ailem benim davranışlarımdan dolayı endişeleniyordu diyor. Çok konuşan bir çocuktu. Babasının kütüphanesindeki askeri konulardaki ve savaş kitaplarını dikkatle okumuştu. 

1902 yılında13 yaşında babası ölmüştü. Para kazanmak zorundaydı ve inşaat işlerinde çalışmaya başladı. Resime ilgili bir gençti. Öyle sanıyorum ki sanatçı olma hayali ve antisemitist düşünceleri bu dönemde gelişmeye başladı çünkü "Kavgam" isimli kitabında Yahudilerin o dönemin sanat dünyasındaki hâkimiyetinden ve bunun kendi üzerine tesirinden bahsediyordu. Yahudileri girdikleri alanları ele geçirmekle,  kendilerinden olanları kayırmakla ve yüceltmekle ve geri kalanları alçaltmakla suçluyordu. 

Otobiyografisinde şöyle diyor "İşin esasına bakılırsa babam, beni de kendi gibi memur yapmak istiyordu. O sıralarda on iki yaşımda idim. Bir gün ressam olmam gerektiğine karar verdim. Babam ısrarla karşı çıkıyordu; fakat ne kadar inatçı ise oğlu da, yani ben de o kadar inatçıydım."

Babası Alois Hitler
Babasız ve yoksul bir genç olmasının ailesini geçindirebilmek için paraya ihtiyacı olmasının yanı sıra bir yandan da yıllardır ressam olmayı hayal ediyordu ya da kendi tabiri ile memur değil “adam” olacaktı. Bunun için; 

1907 yılında 18 yaşındayken Viyana Güzel Sanatlar Akademisine başvurdu. Resimlerinden bazılarını buraya yapıştırıyorum. Fakat akademi, resimleri yeterli bulmadı ve Adolf’u ressamlığa uygun görmedi, başvurusunu reddederek onun mimar olmasını öğütlediler. Tabi bunun için de gerekli olan lise diploması ne yazık ki Adolf’ta yoktu. 
Annesi Klara Hitler

1908'de 19 yaşına geldiğinde, annesi kanserden öldü. 

Girmeyi çok istediği güzel sanatlar akademisinin kapısını o dönemde tekrar çalmasına rağmen ne yazık ki Akademi onu yine reddediyor. Kim bilir kabul edilse dünya nasıl bir yer olurdu? İnsan bu sorunun cevabını merak ediyor… 

Kendisi kitabında şöyle ifade ediyor "Hastalandığım için annem Realschule'yi bırakarak akademiye gitmeme izin verdi. Fakat akademi sınavında başarılı olamadım. Haber beni Yıldırım çarpar gibi çarptı. Reddedilmeme bir türlü inanamıyordum. Bitik bir halde idim."

1909’da 20 yaşına geldiğinde anne ve babası ölmüş, tüm parası bitmiş gençliğin en ateşli çağlarında hayat onun hayallerine ket vurmuştu. Evsizler yurduna yerleşerek yaşayabilmek için gerekli parayı kazanmanın kaygısına düşmüş ilkokul mezunu zavallı bir insandı. İlkokula ve babasına diretmesinin, inadının ve kaderin yani önemsemediği şeylerin şimdi kendinden intikam aldığına inanıyordu. Bunları belirtmemin sebebi Adolf Hitler'in hayatının ilk yarısındaki eğitim, kültür, sosyal ve ekonomik seviyesi ile ruhsal durumunu çizebilmek aslında.

Bu yıllarını şöyle anlatıyor: "Yokluk ve ihtiyaçlar ilahı beni avucunun içine aldı ve bazı kere beni parçalamaya yeltendi, işte iradem böyle günlerin çetin mücadelesi ile gelişti ve sonunda ben galip çıktım. Bu günler irademi sertleştirdi ve bana sert olma kabiliyetini kazandırdı. Bu bakımdan bu devreye minnettar kaldım. Gençliğimin bugünlerine, daha çok beni kolay yaşamanın hiçliğinden çekip aldığı, güzel bir rüyaya çok fazla yüz verilmiş bir sırada uyandırdığı, endişe üzüntüyü bana “yeni ana” diye verdiği, yokluk dünyasının içine attığı ve böylece ilerde kendileri ile mücadele edeceğim kimseleri tanıttığı için saygı duyuyorum. İşte bu günlerde Alman milletinin devamı için en büyük tehlike olan ve haklarında henüz herhangi bir fikir beslemediğim iki şeyi gördüm: Marksizm ve Yahudilik."


Resimlerine Bir Örnek
Resimlerine Bir Örnek
Viyana Güzel Sanatlar Akademisi (1902)
1912 yılına geldiğimizde o 26 yaşındaydı ve Almanya’ya Münih’e bu dönemde geçti.. Sevgili seyirciler bildiğiniz gibi 1914 yılında Almanya 1. Dünya savaşına girdi. Adolf da aslında Avusturya’da bir asker kaçağı olmasına rağmen, burada gönüllü olarak orduya katıldı. Bu tarihten itibaren büyük bir adanmışlıkla ordu içerisinde çalışmaya başladı. Görev azmi ve çalışkanlığı haberci olarak görev yaptığı askerliğinin ilk yıllarında ona rütbesi onbaşı olmasına rağmen iki adet askeri nişan kazandırdı. Alman vatandaşı olmamasına rağmen Almanya tutkusu bu savaş yıllarında kendini esir almıştı öyle ki savaşın sonucundaki yenilgiyi hiçbir zaman kabullenemedi hatta savaşı sahada kazandıklarını ancak masada kaybettiklerine inanıyordu. 

Hayatının ilk 30 yılında henüz onbaşı rütbesinden ileriye gidememişti. Dünyanın en kanlı katillerinden, en ünlü diktatörlerinden biri olan Hitler’in yaşamının ilk yarısı başarısızlık, sefalet, acı doluydu... 

1913 yılında Josef Stalin de Viyana'ya gelmişti ve aynı şehrin havasını soluyorlardı. Üstelik sadece Josef Stalin de değil; dünya tarihine adını yazdıran Troçki, Tito, Freud hepsi de bu yıl Viyana'da aynı havayı soludular. Bu da böyle bir anıdır.

İnsanın yaşama tutunabilmesi için aidiyet gerekir. Kendini ait hissedeceğin bir yer olmazsa içine düşeceği boşluk insanı yaşayamaz hale getirir. Hitler de en sonunda kendini Almanya’ya ve orduya ait hissetmiş, onu hayata bağlayan amaç ise Almanya için savaşmak olmuştu... Yaşama gücünü savaşla elde etmişti ama o savaşta da kaybetmişlerdi. Her insan yenilgilere suçlu arar. O da kendince suçlular arıyordu. Onun için masada yenilgiyi kabul eden dönemin politikacıları suçluydu. Bolşevik ihtilalini yapan Rus devrimciler suçluydu. Devrimcilerin yönetiminde bulunan, kendilerinden başka hiçbir grubu, insanı önemsemeyen Yahudiler suçluydu. 

Hayatının geri kalanı artık bu suçlularla mücadele ederek geçecekti.

Toplumsal sorunlara çözüm için şöyle diyor: "Ancak meseleyi bu şekilde görüp, kapamak olmazdı. Bana göre bu feci halin düzeltilmesi için iki şık vardı. Biri, toplumsal sorumluluk duygusundan ilham alınarak gelişmemiz için çok daha iyi ve sağlam temeller atmak , diğeri de, artık ıslahı ve eğitilmesi imkansız hale gelmiş olan çocukları sert ve biraz da kaba bir kararla ortadan kaldırmaktır."

Bu fikirleriyle dünyadaki totaliter rejim örneklerinden en kurumsallaşmış olanın Nazi dönemindeki Almanya olmasını sağladı. 

1919 yılında Alman İşçi partisine kayıt olan Hitler, 1921'de de adı daha sonra Nazi Partisi olacak Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisinin başına geçti. 

1923'te Beer Hall Puthsch olarak bilinen Birahane Darbesi olarak dilimize çevrilen darbe girişiminde bulundular. Bu başarısız girişimin ardından hapse atıldı. Kavgam (Mein Kampf) isimli kitabı da bu yıllarda yazdı. Bir otobiyografi niteliğinde yazdığı kitapta o güne kadar hayatını, ideolojisi, nazi rejiminin temel fikirlerini yazdı.

Kitabı: Kavgam
Almanların kendi topraklarında rahat yaşaması için başta Yahudiler olmak üzere Aryan ırktan (saf, katıksız alman ırkını kastediyor) olmayan herkesin imhasının gerektiğine inanıyordu artık. Naziler başta Sosyalistler olmak üzere rejim muhaliflerinin yanı sıra siyasetle ilgisi olsun olmasın Alman ırkının nesnel düşmanı olarak tanımlanan toplumsal grupları imha ederek Alman toplumunu dönüştürmeyi hedeflemişlerdir. 

Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgisi ile 1920'lerin Almanyası siyasi istikrasızlık ve ekonomik zorlukların olduğu bir dönemi yaşıyordu.

İtalya’da olduğu gibi demokratik hükümetlere olan güvensizlik 1932 yılında Nazilerin birinci parti olarak seçimden çıkmasına yol açmıştır. Hitler dışındaki siyasetçilerin hükümet kuramamasından dolayı cumhurbaşkanı 1933’te Hitler’i başbakan olarak atamıştır. 

Kabinede Nazilerin sadece üç bakanı olmasına karşın Hitler egemenliğini çabuk kurmuştur. Suçun Komünistlere atıldığı kurmaca bir meclis (Reichstag) yangını gerekçe gösterilerek çıkarılan bir yasayla özgürlükler sınırlandırılmıştır. 

1933’te yapılan hileli bir seçimle Naziler siyasi konumlarını güçlendirmiş ve aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla (Yetki Yasası) yürütme yasamaya karşı güçlendirilmiştir. Yasa yapma yetkisi de dâhil olmak üzere çok sayıda yetki dört yıllığına kabineye verilmiştir. Karşı oy kullanacak vekillerin bir önceki akşamdan tutuklanarak parlementoda oylamaya katılması engellenmiştir. Bu sayede yasama organında yeterli çoğunluğa ulaşarak yasayı geçirmişlerdir. 

1933 yılı içerisinde Almanya’da diğer partiler yasa dışı ilan edilmiş ve sendikalar kapatılmıştır. 

Hitler kendi özel ordusu görevini gören SA (Strum Abteilung) birliklerini kapatmış, yerine SS’i kurmuş, SA üyelerinin birçoğunu öldürtmüş, kalanları da çalışma kamplarına göndermiştir. 

1935’te Nürnberg Yasası çıkarıldı. Bu yasa ile Yahudiler, Romanlar ve eşcinseller fişlenmiş; ırklar ve etnik gruplar arasındaki evlilikler yasaklanmış, ideolojik düşmanlar olan sosyalistler, komünistler, hatta sosyal demokratlar ya hapse atılmış, ya da öldürülmüştür. 

Toplumu dönüştürmek için büyük çaba sarf ediliyordu. Genç kızlar ve erkeklerin Nazi partisinin gençlik kollarına üye olmaları zorunlu hale getirilmiş, açılan spor tesisleriyle sosyal aktiviteler endoktrinasyonun bir parçası haline gelmiştir. Bununla birlikte Hitler’in sağ kolu diyebileceğimiz Joseph Goebbels’in yönetiminde bir Propaganda Bakanlığı kurulmuştur. Ülke sınırları içinde İtalyan Faşist Partisi’nden çok daha başarılı şekilde egemenliğini kurmuş olması nedeniyle Almanya ülke içinde rejimdüşmanlarına daha sert karşılık verebilmiş, dış politikada da Versailles (Versay) Antlaşması’nın (28 Haziran 1919) geçersiz olduğunu ilan etmeye kadar gidebilmiştir. Nazizm’in Almanya’da topyekûn egemenliği sağlamada görece daha başarılı olmasının nedenlerinden biri de Hitler’in kitleler üzerindeki etkisinde ve Alman halkını arkasından sürükleyebilmesinde yatmaktadır. Mussolini’nin Il Duce olarak anılmasından etkilenen Hitler, Almanca aynı anlama gelen Führer olarak anılmak istemiştir. 1934’te dönemin cumhurbaşkanının ölümünden kısa süre önce, daha önce çıkarılan Yetki Yasası takip edilerek Hitler’in hem partinin, hem hükümetin, hem de devletin başkanı olduğu ilan edilmiştir. Nazi yönetiminde liderlik kültü Hitler’i kutsal bir konuma yerleştirmiş, Alman ırkını kurtarmaya gelmiş bir Mesih olduğu düşüncesi yaygınlaştırılmıştır. Lider kültünün yerleştirilmesi yasalarla desteklenmiş, ‘Almanların Lideri’ unvanını kazanan Hitler’in takdim olunduğu her yerde ‘Heil Hitler’ şeklinde selamlanması zorunlu hale getirilmiştir. Karizmatik kişiliğinin ve Propaganda Bakanlığı’nın yardımıyla Hitler’in ve Nazi ideolojisinin yanılmazlığı dayatılmıştır. Güçlü ve geniş halk desteğine sahip bir direniş olmaksızın milyonlarca kişinin toplama kamplarına gönderildiği ve bu kamplarda hayatını kaybettiği düşünülürse Nazi propagandasının etkili olduğu ve İtalyan faşist devletinin aksine Nazi devletinin topyekûn egemenliği sağlamaya daha yakın olduğu söylenebilir.  Nazi rejimi ancak İkinci Dünya Savaşı’na ABD’nin dâhil olması ve Müttefiklerin Almanya’yı yenmesiyle sona ermiştir.

Faydalandığım Kaynaklar:

Adolf Hitler - Kavgam
Anadolu Üniversitesi Yayını Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler Kitabı
https://www.wikizero.com/en/Adolf_Hitler
https://www.wikizero.com/en/Academy_of_Fine_Arts_Vienna
https://www.wikizero.com/tr/Josef_Stalin
https://www.bbc.com/news/magazine-21859771


Yorum Gönder

0 Yorumlar