Dünya Devrimleri Etkisinde Osmanlı Devleti | 3. Selim ve 2. Mahmut Dönemi

TÜRK SİYASAL HAYATI YAZI SERİSİ
1. YAZI

Sultan 2. Selim
Bu yazıda son Osmanlı padişahlarının dedesi olan sultan 2. Mahmut döneminde dünyada olan gelişmeler ile bunların padişaha ve Osmanlı Devletine etkilerine hep birlikte bakmaya çalışacağız. Dünyada büyük devrim ve dönüşüm dönemine denk gelen yıllarda; 1785 yılında sultan 2. Mahmut dünyaya gelmişti. Bu yıllara kadar tüm insanlığın temel geçim kaynağı tarımdı. Öyle ki dünya nüfusunun yüzde 80’i tarımla geçiniyordu. Toplumların çoğu kesimi için okul, eğitim gibi kavramlar 19. yüzyıla dek yaşama alışkanlıkları içerisinde geri planda kalmış; toplumda öncelikler, beden gücü ile topraktan veya el sanatlarından gelecek ürün veya gelirle geçinmeye çalışmak şeklinde oluyordu. İnsanlar ömürlerini bugüne göre çok daha sade alışkanlıklarla: iktidar ve dinin kurallarıyla sürdürüp bu dünyadan göç ediyorlardı. Bunların yanında savaşlar toplumsal yaşamı ciddi anlamda etkileyen bir diğer önemli olaydı. Dolayısıyla tüketim çılgınlığından çok uzakta olan insanlar henüz beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayarak yaşayabilme veya savaşarak hayatta kalabilme kaygısındaydı. Ancak İstanbul’un Fethinden itibaren bu temel yaşam alışkanlıkları; Rönesans, Reform, Coğrafi Keşifler ve en sonunda yaşanan devrimlerle önce Avrupa’da sonra tüm dünyada köklü değişimleri başlattı.

Sultan 2. Mahmut
Değişim halindeki bu Avrupa’ya karşı Osmanlı'da oturmuş bir siyasal, ekonomik ve toplumsal hayat vardı. Osmanlı devleti köklü bir devletti. Yüzyıllar boyunca İslam kültürüyle yoğrulmuş tarım temelli yaşam alışkanlıklarına göre ekonomik ve siyasal sistemini oturtmuş ve halen bu oturmuş yapı ile yaşamına devam ediyordu. Avrupa’ya göre zengin ve yerleşik kültürel alışkanlıkları olan Osmanlı toplumunda mevcut yapıyı değiştirecek bir aydınlanma ve yenilik ihtiyacı da gelişmemişti. Sistemler de insanlar gibi bulunduğu konumu korumaya meyillidir. Ne demiş şair? Alışmak sevmekten daha zor geliyor. Padişah yenilikleri istese bile halk tarafından benimsenmediği sürece, o toplumun fikirsel dünyasının gelişmesi mümkün olmuyor. Öncelikle insanlarda bu ihtiyacın hâsıl olması gerekiyor. Ne yazık ki toplumumuzun büyük çoğunluğunun değişim fikirlerine bu yüzyılda bile kapalı olduğunu görebiliyoruz.
Ayrıca tartışmalı bir görüş olmasına rağmen şundan da burada bahsedebiliriz. 19. yüzyıl sosyologlarından Max Weber’e göre din, toplumsal değişmeyi engelleyici bir role sahip. Ayrıca kapitalizmin Batı toplumlarında ortaya çıkması ona göre Hristiyan protestan mezhebinin yaşama biçimi sayesinde sağlanmış. Sömürge sayesinde zenginleşen protestan sınıf lüks yaşamı benimsemediği için artan zenginliğiyle yatırım yapmakta ve üretimin artmasını dolayısıyla sanayinin hızla gelişimini sağlamaktaydı. Yine Weber’e göre toplumsal sistemler; ayakta kalabilmek için değişen çevre koşullara ayak uydurabilmek zorundadır. Ancak Osmanlı Devleti’nde İslam kültürüyle yoğrulmuş ve o dönemde Avrupa’ya göre sağlam bir şekilde işlemekte olan toplumsal sistemin bu gayrimüslim dünyanın değişim hareketlerinin etkisine kapılmasını beklemek çok da doğru olmaz.
Max Weber
1750’li yıllarda Avrupa’da özellikle de İngiltere’de üretimi artırmaya yönelik teknikler ve buluşlar oluyor, her buluş bir yenisinin ihtiyacını doğuruyordu. Sermaye sahiplerinin güçleri hızla artıyor ve tarım temelli ekonomiler yerini artık sanayi sektörüne bırakıyordu. Zenginleşen sermaye sahipleri daha çok işçi çalıştırmaya başlıyordu. Bu sanayileşme hareketleriyle temel geçim kaynağı tarım olan toplumun fabrikalarda çalışan işçilere dönüşmesi ciddi değişimleri de beraberinde getiriyordu. Nedir bu değişimler? Sömürge devletler zenginleşirken Avrupa’da işçi sınıfı oluştu. Bu sayede insanların yaşam alışkanlıkları ve kültürü hızla değişiyor; matbaanın yaygınlaşmasıyla insanların farklı fikirlere, güncel bilgilere, haberlere, ulaşması daha da kolaylaşıyordu. Bugünlerin toplumsal yapısının temelleri o dönemlerde Avrupa’da böyle böyle atılıyordu.
Tabi bir yandan da gelişen sömürgeci zihniyetteki Avrupa için geniş topraklara sahip Osmanlı Devleti, gittikçe bir hedef haline geliyordu. Bu sebeple dört bir yanda gerçekleşen saldırılarla mücadele edilmesi gerekiyordu. İcatlarının hızlanması ve teknolojinin ilerlemesi sayesinde Avrupa orduları da bu hızlı gelişim ve değişimlere katılıyordu.
1789 yılı ile 1807 yılları arasında hüküm süren ve 2. Mahmut’un kuzeni olan sultan 3. Selim döneminde aslında Avrupa’daki bu yenilik hareketlerini yakalamak ve onlardan geri kalmanın önüne geçmek için devrin ulemasına ülkeyi ileri götürecek raporlar hazırlatılmıştı. Layihalar da denilen bu raporlara bakınca bu tavsiyelerin ülkeyi modernleştirecek nitelikte olamadığı görülmekteydi çünkü işin ehli olmayan insanlar uzman olmadıkları konulara dair ilginç ve faydasız tavsiyelerde bulunuyordu. Mesela savaş toplarına kaybolmaması için isim verilmesi, savaş esnasında kolay bulunabilmesi için gemilere isim verilmesi, nefesi güçlü hocalar bulup ülkenin ilerlemesi için okutulup üflenmesi bu tavsiyelerden bazılarıydı. Ayrıca işe yarar tavsiyeleri hayata geçirecek donanım ve zihniyet konusunda da sıkıntılı bir durum mevcuttu. 3. Selim’in yapmak istediği reformlara genel olarak yeni düzen anlamına gelen Nizam-ı Cedit deniliyor ve gerilemeleri bu çalışmalarla gidermek amaçlanıyordu.  Padişah yenilikçi olmasına rağmen etrafındaki ulemadan tebaasına çoğunluğu muhafazakâr olan zümre bu yenilikleri kabul edip hızla uygulamaya geçecek yenilikçi bir kafada ve nitelikte değildi ne yazık ki. Bir örnek vermek gerekirse askeri talimlerde trampet çalınması fikrine gelen tepkileri engellemek için bunun dinen caiz olduğuna dair fetvalar yayınlanmış olmasına rağmen bu küçük yenilik gâvur icadı tepkilerinden kurtulamamıştır.
3. Selim’den sonra amcası 1. Abdülhamid’in oğlu 4. Mustafa tahta geçmişti ancak bir buçuk yıl kadar tahtta kaldıktan sonra Alemdar Mustafa Paşa ‘nın etkisiyle tahttan indirilip yerine onun kardeşi 2. Mahmut tahta çıkarıldı. Tekrar tahta geçecekleri endişesiyle 4. Mustafa, kardeşi 2. Mahmut ve kuzeni 3. Selim’in öldürülmesini emretmişti. 3. Selim’in öldürülmesini sağlamış ancak 23 yaşındaki 2.Mahmut’ta şansı yaver gitmemişti. Sonuçta tahta geçmesine engel olamadı. 1808 yılında tahta geçen 2. Mahmut 3. Selim gibi yenilikçi bir yapıdaydı ve 31 yıllık hükümdarlığı sırasında Osmanlı’nın modernleşmesi için uğraşan bir padişah olacaktı. 
Yenilikçi hareketlere vakıf olabilmemiz için 3. Selim’den 2. Mahmut’a giderek Osmanlının toplumsal yapısıyla ilgili ve Avrupa’da oluşan devrimlerin ülkemize ve atalarımıza etkisiyle ilgili derlediğim bilgilerden hazırlamaya çalıştığım bu yazıyı burada bitiriyorum. İlerleyen yazılarda 2. Mahmut’tan, Jön Türklere oradan 2. Abdülhamit’e, ittihat ve terakki cemiyetine, onların iktidara gelmesine, dağılmasına cumhuriyetin kurulmasına doğru gitmeyi planlıyorum.

Yorum Gönder

0 Yorumlar