Bu yazıda 37. Amerikan başkanı Richard Nixon
dönemine Watergate Skandalı çerçevesinden hep birlikte bakacağız.
1968 yılında
Cumhuriyetçi partinin adayı olarak başkanlık seçimlerine katılan Richard Nixon,
Demokrat partiden rakibi Hubert Humphrey’yi yenerek Amerika Birleşik
Devletlerinin 37. Başkanı oldu.
4 Sene görev yaptıktan sonra gelen seçimlerde
cumhuriyetçi partiden tekrar aday olan Nixon, bu sefer de rakibi George
McGovern’i yenerek başkanlığının ikinci dönemine başladı.
Yeri gelmişken şunu da
ifade edeyim arkadaşlar ikinci dünya savaşından sonra başkan Roosevelt’in
ölümünün ardından 22. Anayasa değişikliği yapıldı. Bu değişiklik sayesinde
ikinci dünya savaşından bugüne Amerikan başkanları en fazla iki dönem görev
yapabiliyor.
Nixon’un göreve geldiğinde Amerika Birleşik Devletleri Vietnam
Savaşındaydı ve binlerce Amerikan askeri Vietnam’da sıcak savaş halindeydi.
Nixon da Amerikan halkı da askerin Vietnam’da daha fazla savaşmasını
istemiyordu. Nixon hükümeti dış politikada
soğuk savaş dönemini ılımlı bir ortama çekmek ve bu ılımlı ortamda Vietnam
batağından askerileri çıkarmak için barışçıl adımlar atarken içerde ise ilerde
çalkantılara sebep olacak işleri sessiz sakin el altından yürütmeye
çalışıyormuş. 1960 yılında Sovyetler Birliği ile nükleer silah üretimini
sınırlandıran Moskova anlaşmasını imzaladı. Çin ve Sovyetler Birliğini ziyaret
eden ilk ABD başkanı oldu. Vietnam savaşından Amerikan askerlerini çekmek ve
savaşı bitirmek için adımlar attı, Nixon Doktrinini ilan etti. Fakat sen git
uluslararası camiada böyle işler yaparken gel kendi ülkende hesabını
veremeyeceğin casusluk işlerine imza at.
Kader ağlarını böyle örer ve kimi zaman insanı kendi
kazdığı kuyuya böyle düşürür. 1972 yılının Washington’ına gidiyoruz. Burada
Watergate adında bir bina var. Bu bina
bir kompleksti ve o dönemde içerisinde Demokrat Partiye bağlı Demokratik Ulusal
Komitenin yönetim ofisi de burada bulunmaktaydı. 17 Haziran günü gece 2 buçukta 5
hırsız bu ofise girerken yakalanıyor. Hırsızlar araştırıldıkça bunların hırsız
olmadığı ve Demokratların ofisine dinleme cihazı yerleştirmeye niyetli
oldukları ayrıca da Cumhuriyetçilerle çok ilginç yakınlıkları keşfediliyor.
Hatta araştırmalar sırasında Başkan Bey olayın kendinde patlayacağını tahmin
edip Adalet bakanından araştırmayı yapmak üzere görevlendirilen savcı Cox’u
görevden alması talimatını verse de Bakan Bey kendi koltuğu pahasına hukukun
üstünlüğünden taviz vermiyor ve savcıyı görevden almıyor. Nitekim başkanı
kurtarmayan Adalet Bakanı Elliot Richardson görevden alınıyor ancak araştırmalar
derinleştikçe oklar iyice başkan Nixon’ı gösteriyor.
2 yıl süren soruşturmalar
neticesinde bu olayın altından kalkamayacağını anlayan Nixon 1974 yılında istifa
ediyor ve görevi yardımcısı Gerald Ford'a 1976 seçimlerine dek devrediyor. Bu
süreçte sivil haliyle Nixon’un yargılanmasını engelleyen Gerald Ford beyefendi
liderliğinde seçime giren Cumhuriyetçiler ise iki dönemlik galibiyetin ardından
bu sefer seçimi kaybediyor.
Tüm bu çalkantılı olaylara rağmen seçime katılımın
%53,5 olması ise ilginç bir nokta. Bizdeki seçim ve oy verme heyecanının
orada olmadığını görebiliyoruz. Nitekim bugünlerde de Amerika’da seçimlere
katılım oranı çok da değişmemiş sevgili izleyiciler. Tüm seçmenlerin neredeyse
yarısının katıldığı bu seçimde Demokratların aldığı oy %50,1 iken
Cumhuriyetçiler geçerli oyların %48’ini almış. Yani Cumhuriyetçilerde Nixon ve
Ford ‘un iç politikada yaşattıklarına rağmen Demokratların Adayı Jimmy
Carter’ın 40 milyon 800 bin civarı oy alarak galip geldiği seçimde Cumhuriyetçi
Partinin 39 milyon 150 bin kişiden oy alarak seçimi kaybetmesi tüm bu yolsuzluk
çabalarının halkın tercihini ahım şahım etkilemediğini söylemek de bence
mümkün. Nitekim Watergate Skandalını seçim kampanyasında kullanan Demokrat
partiye bu olayların oy kazandırdığını söylemek de yanlış olmaz.
0 Yorumlar