Bu yazı Ahmed Cevdet Paşa'nın "Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" Kitabının 2. Cildin Asakir-i Mansure Kanunnamesi bölümünden faydalanılarak hazırlanmıştır.
Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’yi tâlim sırasında gösteren bir minyatür (TSMK, Hazine, nr. 2045) |
2. Mahmut döneminde artık devlete padişahların otoritesine zarar veren Yeniçeri Ocağının kapatılması sağlanmıştı. Vaka-i Hayriye denilen bu olay üzerine ihtiyaç olunan yeni ordu Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu 1826 yılında kurulmuştu. Ahmet Cevdet Paşa'nın Osmanlı İmparatorluğu Tarihi kitabına göz gezdirirken bu ordunun kuruluş kanunnamesini görünce bununla ilgili bir yazı yazmak istedim.
Mansur: Allah'ın Yardım Ettiği, Galip Olan
Asakir: Askerler
Asakir-i Mansure: Allah'ın Yardım Ettiği Askerler
ASAKİR-İ MANSURE KANUNNAMESİ
“Ahvali meçhul, dönme veya mayası bozuk olmamak şartıyla on beş yaşından kırk yaşına kadar olan kişilerden; dinç, uzuvları mütenasip (orantılı), kış yaz harekete kabiliyetli olanlarından on beşer kuruş aylıkla asker yazılacaktır.
İlk olarak İstanbul’da 12.000 kişilik bir ordu kurulacak, bu ordu sekiz tabura ayrılacak, her tabur 1.526 neferden terekküp edecektir. Her 100 nefer bir sınıf teşkil edecek, her sınıfta 60 kuruş aylıklı birer top ustası ve 30 kuruş aylıklı usta yardımcısı, on beşer kuruş aylıklı sekiz topçu, dört arabacı, iki cephaneci bulunacak, 180 kuruş aylıklı birer yüzbaşı, 120 kuruş aylıklı ikişer mülazım, 60 kuruş aylıklı birer zurnacı başı, birer hekim ve cerrah bulunacak, her tertip sağ ve sol olmak üzere ikiye ayrılıp dörder yüz kuruş maaşlı birer sağ ve sol ağası bulunacaktır."
________________________________________________________________________
Kanunnameye ara veriyoruz:
Kuruluş döneminde Asakir-i Mansure Ordusuna bakalım:
ASAKİR-İ MANSURE-İ
MUHAMMEDİYE
KURULUŞ YERİ :
İSTANBUL
ASKER SAYISI :
12.000
TABUR (veya TERTİP) SAYISI :
8
HER TABURUN BAŞINDA
BİNBAŞI OLMAK ÜZERE TOPLAM 8 ADET BİNBAŞI
BİNBAŞILARIN AMİRİ : KAPICIBAŞILIK
RÜTBESİNDE BİNBAŞI
HER TABURDAKİ (TERTİPTEKİ) ASKER
SAYISI : 1500-1600 (yaklaşık)
HER 100 ASKER BİR
ARAYA GELEREK 1 SINIF VEYA SAF OLUŞTURUYOR DOLAYISIYLA HER TABURDA YAKLAŞIK 15-16 SAF VEYA SINIF ADI VERİLEN BİRLİKLER VAR.
HER SINIFTA VEYA SAFTA YER ALAN ASKERLER VE MAAŞLARI (AYLIK)
(TOPLAM 100 KİŞİDEN OLUŞAN BİR SAF)
1 ADET YÜZBAŞI : 180 KURUŞ
2 ADET MÜLAZIM (Yüzbaşı Yardımcısı) : 120 KURUŞ
1 ADET TOP USTASI : 60
KURUŞ
1 ADET USTA
YARDIMCISI : 30
KURUŞ
8 ADET TOPÇU :
15 KURUŞ * 8 = 120 KURUŞ
4 ADET ARABACI :
15 KURUŞ * 4 = 60 KURUŞ
2 ADET CEPHANECİ : 15
KURUŞ * 2 = 30 KURUŞ
1 ADET ZURNACI BAŞI : 60 KURUŞ
1 ADET HEKİM :
60 KURUŞ
1 ADET CERRAH :
60 KURUŞ
1 ADET ASKER : 15 KURUŞ*78 = 1170 KURUŞ
TOPLAM : 1950 KURUŞ/AY
HER TABUR (TERTİP) SAĞ (8 ADET) VE SOL (8 ADET) OLMAK ÜZERE İKİYE AYRILIP BAŞLARINDA HER BİRİ
AYLIK 400 KURUŞ ALAN SAĞ VE SOL AĞASI BULUNACAK.
"HER SAF İÇİN 1 MEKTEP YAPILACAK"
Kanunnameye devam:
_________________________________________________________________________________
Her saf için birer mektep yapılacak ve günde birer nöbet Kur’ân ve ilmihâl okutulacak. Cemaatle namaz kılınmasına ve din konularının öğrenilmesine bütün zabitler özen verecektir.
Sekiz taburun binbaşılarına âmir olmak üzere kapıcıbaşılık rütbesinde bir binbaşı tayin olunacaktır. Sekiz Binbaşıdan ikisi bâb-ı seraskerideki kışlada oturacak, İstanbul’daki kulluklara birer yüzbaşı gönderilecektir. Bunlar mahalle ve sokakların muhafazasına ihtimam edeceklerdir.
Diğer altı Binbaşı askerleriyle beraber Davutpaşa ve Üsküdar’da yapılmasına başlanmış olan kışlalara yerleşecektir.”
Bir taraftan da Sultan Mahmut, Enderun ağalarından piyade ve süvari askeri tertip etmiş, onların talimiyle bizzat meşgul oluyordu. Kapıkulu denilen devlet askerinin piyade kısmı yeniçeri idi. Süvarisi ise sipahi, silahtar, sağ ve sol ulûfeciler, sağ ve sol askeriydi. Bunlar harplerde Sancak-ı Şerif hizmetine memur idiler. Sipahi ocağı, önde gider, metris kazar ve mevkib-i hümayunun geçeceği tepeleri hazırlardı.
Silahtarlar, yolları düzeltir, köprüleri onarır, yol güvenliğini sağlardı. Ulûfeciler mevkib-i hümayunun sağında ve solunda giderlerdi. Gureba sınıfı ise Arap ve Acemlerden ayrılmış, sancağa sığınmış iyi at binenlerden olanlardı. Bunların vazifesi orduya odun taşımaktı. Geçmiş devirlerde bunlar devlete çok hizmet etmişlerdir. Sonraları nizamları bozulmuş ve içlerine fesat girmişti.
Padişaha karşı ilk isyan edenler bunlardır. Devlet içinde itibarları sarsıldı. Yeniçerilerle birlik olup isyanlardan geri kalmazlardı. Bir aralık IV. Murad’ın keskin kılıcıyla iyice terbiye olunmuşlarken sonra yine isyan ettiler.
Nihayet Köprülü Mehmet Paşa’nın isabetli tedbirde, çoğu öldürülmüştür. Fakat ulûfeleri şuna buna arpalık verdiklerinden devlet hazinesine ağır bir yük idiler. Onun için Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra bunları bırakmakta bir mâna yoktu.
İstanbul’da bulunup da ulûfe alanlar, sadrazam tarafından affedildiler. Kâtip ağaları ve süvari mukbeleciliği ilga edildi; bunların Anadolu ve Rumeli’ndeki karargâhları da kaldırıldı. Nihayet Cebeci Ocağı da kaldırıldı. Ancak yeniçeri ihtilaline karışmayanlara sehimler verildi.
Asâkir-i Mansure sağ ve sol olmak üzere iki kısma ayrılıp bunlara birer bölükbaşı tayin edildi. Bölükbaşılar emrine yüzbaşılar ve onar kişiye bir onbaşı tayin edildi. Cebeci kâtipliği kaldırılarak devlet erkânından birisi cebehane nazırı tayin olundu.
Çadırların anbarı olan mehterhane de tanzime muhtaçtı. Neferlerinden sakat olanlarına emekli maaşı bağlandı ve mehterhaneye devlet ricalinden bir çadır nazırı tayin edildi. Bundan sonra devletin diğer dairelerinin de yeniden tanzimine başlandı.
Yeniçerilerden bir kısmı, Asâkir-i Mansure’ye yazılıp bu suretle yeni asker arasına müfsitler karıştı. Bunların hariçten hamal ve ırgat makuleleriyle yeniçeriliği yeniden kurma lakırdıları ettiği anlaşıldı. Aralarında şifreyle konuşan bu adamlardan sekizi harp divanı usulü ile kurşuna dizildi. Dokuzu da pazar yerlerinde idam edildi. Bu sırada zuhur eden bir yeniçeri kargaşalığı bastırılarak elebaşları idam edildi.
Yeniçeri hâdisesi beklenmedik bir zamanda patlak verdiğinden, Avrupa devletleri şaşkınlığa düşmüşlerdi, bazı devletler, Devlet-i Aliye’nin yeniden kuvvet bulacağını ümit ederlerken, bazıları da millî geleneği olan ocakların mahvedilmesiyle devletin bütün bütün zaafa düşeceği zannına düşmüşlerdi.
Aslına bakılırsa talimli asker sayısının artması sayesinde devletin kuvvet bulacağı aşikâr idiyse de bu askerin çoğalmasına kadar bir süre gerekiyordu. Bu zaman zarfında devlet kuvvetsiz olacaktı.
Osmanlı devlet büyükleri, tecrübesizliklerinden dolayı yeniçerilere galebe ettiklerine göre her devleti yenebileceklerinin vehmine düşmüşlerdi. Ruslar ise Devlet-i Aliye’nin kuvvetlenmesine vakit bırakmadan bu zayıf durumundan yaralanmak için harp açmaya bahane arıyorlardı
0 Yorumlar