SULTAN II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI

TÜRK SİYASAL HAYATI YAZI SERİSİ

7. YAZI

1876 Yılında 2. Abdülhamit Jöntürklerin desteği ile tahta geçti. Onu tahta geçiren grubun liderlerinden olan Mithat Paşa sadrazam oldu. Kanun-i Esasi'nin taslağını Mithat Paşa ve ekibi hazırlamıştı fakat 2. Abdülhamit padişah olduktan sonra oluşturduğu bir komisyonla bu anayasa taslağını kendi otoritesini korumaya yönelik bir takım tedbirlerle geliştirdi.

1876 Yılında Osmanlı Devletinin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi.

1877'de ilk Osmanlı Mebusan Meclisi açıldı. 

1878'de Osmanlı - Rus Harbi yenilgisi, meclisteki yoğun-sert hükümet eleştirileri ve Meşrutiyet hareketinin sultan Abdülhamit'in arzu ettiği doğrultuda getirisi gerçekleşmeyince meclis kapatıldı ve anayasa askıya alındı. İstibdat (baskı) dönemi başladı. 2. Abdülhamit'e göre meşrutiyet, demokratikleşme hareketleri çok dinli ve milletli Osmanlı Devleti için parçalayıcı bir özellik taşıyordu ve bu açıdan vatanın bütünlüğü için zararlıydı. Mithat Paşa'yı önce sürdü, sonra İstanbul'a çağırdı. İstanbul'da yapılan yargılamada idama mahkum edildi fakat sultan Abdülhamit cezayı müebbet hapse çevirdi. Ceza için Taif'e gönderilen Mithat Paşa orada kaldığı zindanda boğularak öldürüldü. 

1889'da meşrutiyet fikirlerini içlerinde tutamayan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane) öğrencileri tarafından (İbrahim Temo ve arkadaşları) İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adıyla gizli bir örgüt kuruldu. Cemiyet hızla yüksekokul öğrencileri ve memurlar arasında yayıldı. Örgütün fark edilmesiyle beraber üyelerin bir kısmı tutuklandı, bir kısmı da Avrupa ülkelerine kaçtı. 

1895 yılında, bu örgütün yurt dışına kaçan üyelerinin bir kısmının Ahmet Rıza Bey’in liderliğinde Paris’te oluşan bir muhalif grupla temas kurması sonucunda Cemiyet, “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını aldı. Cemiyetin amacı II. Abdülhamit’i tahttan indirmek ve anayasayı yeniden getirmekti. Cemiyet, çeşitli Avrupa başkentlerinde ve imparatorluğun dış dünyayla ilişkileri yoğun ticaret merkezlerinde örgütlendi. Avrupa’da Jön Türkler adıyla anılan Abdülhamit karşıtı bu hareketin içinden farklı fikirler ortaya çıktı. 

Bir Örgüt, Üç Adam: Ahmet Rıza, Mizancı Murat, Prens Sebahattin
Ahmet Rıza Bey
Ahmet Rıza Bey

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Ahmet Rıza’nın başını çektiği Paris merkezli grup, imparatorluğun kurtuluşu için güçlü merkeziyetçi bir idare biçimini ve korumacı ekonomi modeline dayanan milli iktisat politikasını benimsedi. Ahmet Rıza Bey'e göre Osmanlı'nın kurtuluşu kişi ve siyasal rejim değişikliği yerine toplumsal yapının değişmesi gerekiyordu. August Comte'un pozitivist yaklaşımlarından oldukça etkilenmiştir.

Mizancı Murat’ın liderliğindeki Cenevre grubu ise daha İslamcı bir çizgideydi ve II. Abdülhamit’in Ermeni politikasını destekliyordu. II. Abdülhamit’in reform sürecinde kendisine yardımcı olması için İstanbul’a davetini kabul eden Mizancı Murat, kısa sürede hareket içindeki etkisini yitirdi. Ona göre devletin resmi ideolojisi Osmanlı, kültürel ideolojisi ise İslam birliği olmalıydı.

Prens Sabahaddin
Cemiyetin içindeki üçüncü grup ise Prens Sabahattin liderliğinde toplanmıştı. Prens Sabahattin, siyasal alanda adem-i merkeziyetçi/federalist bir yönetimi, iktisadi alanda ise özel teşebbüsü savunuyordu.

1902 yılında düzenlenen Osmanlı Liberalleri Kongresi’ne Jön Türk gruplarının yanı sıra Ermeni, Bulgar ve Rum örgütleriyle Arnavut ve Yahudi temsilciler de katıldı. Kongre’ye katılan gruplar, imparatorluk içinde yaşayan tüm etnik ve dini unsurların anayasal ve parlamenter bir siyasal düzen içinde eşitliğini savunan Osmanlıcılık ideolojisini paylaşıyorlardı. Ancak Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin grupları arasındaki farklar Kongre’de keskinleşti. Cemiyet’in bir süre sonra ikiye bölünmesiyle Ahmet Rıza, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, Prens Sabahattin ise önce Osmanlı Liberalleri Cemiyeti’ni, 1906’da da Teşebbüs-ü Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu.

1906 - Jön Türk muhalefeti Avrupa başkentlerinde sıkışmış bir fikir hareketine dönüşürken, Edirne’de posta memuruyken Selanik’e sürülen Mehmet Talat Bey ve arkadaşları 1906 yılında Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurdular. Cemiyet, ağırlıkla memur ve subayların oluşturduğu yeni üyelerin katılımıyla Makedonya bölgesinin çeşitli şehirlerine yayıldı. 

1907 - Ahmet Rıza grubunun merkeziyetçi ve milliyetçi fikirlerini kendilerine yakın bulan Osmanlı Hürriyet Cemiyet, üyeleri, 1907 yılında Ahmet Rıza grubuyla birleşerek İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) adını aldı. Bu birleşmeden sonra örgütün Paris merkezi daha çok bir fikir hareketi olarak kalırken, Selanik merkezi devrimi gerçekleştiren asıl eylemci güç oldu. Selanik o dönemde Türklerin yanısıra Yahudi, Rum ve Bulgarların yaşadığı kozmopolit bir nüfusa sahipti. Bunun yanında gelişmiş bir kültür-ticaret merkezi ve eğitim düzeyinin yüksek olduğu bir şehirdi. Bölgedeki Yahudiler milliyetçi hareketleri kendi varlıklarına bir tehdit olarak gördükleri için Osmanlı idaresinin sürmesini bir güvence olarak görüyor bu sebeple Osmanlının birliğini kendisine amaç edinen İttihat Terakki Cemiyeti ile ittifak içerisinde hareket ediyordu. İTC, devletin varlığını korumayı her şeyin üzerinde tutuyordu. Başlıca kaygıları Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktı. Bu nedenle kendilerini vatansever olarak görüyorlardı. 

Sultan 2. Abdülhamit
1908 yılının Haziran ve Temmuz aylarındaki gelişmeler beklenen darbe fırsatını doğurdu. 9 ve 10 Haziran’da İngiltere kralı VII. Edward ve Rus çarı II. Nikolas arasında gerçekleşen ve gündeminde Makedonya için bir reform paketi bulunan Reval görüşmeleri nedeniyle durum çok gergindi. Çoğu İTC üyesi hemen harekete geçilmezse görüşmenin Makedonya’nın kaybıyla sonuçlanacağına inanıyordu. Aynı günlerde hükümet İTC’nin yer altı faaliyetlerini keşfetmeye ve örgütü çökertmeye çok yaklaşmıştı. İTC, bu koşullar altında harekete geçmeye karar verdi. Binbaşı Enver’in ve Kolağası Arnavut Niyazi Bey’in Haziran sonlarında genç subaylardan ve gönüllü sivillerden oluşan silahlı çeteleriyle dağlara çıkması, hareketi açık bir isyana dönüştürdü. Yeni çetelerin katılmasıyla Makedonya dağlarındaki isyan büyüdü. İsyanı bastırmak üzere Makedonya’ya gönderilen taburların bir kısmı İTC saflarına geçerken bir kısmı da öldürüldü. İTC, Müslüman halk arasında propaganda yaparken, bir yandan da çeşitli şehirlerde gösteriler gerçekleştirdi. Anayasanın ilanı için saraya telgraf yağdıran İTC, talepleri karşılanmazsa başkente yürüyecekleri tehdidinde bulundu. İTC’nin Manastır şubesi sarayın cevabını beklemeden, 23 Temmuz 1908’de anayasanın yeniden yürürlüğe girdiğini ilan etti. İsyanı bastıramayacağını anlayan II. Abdülhamit, 24 Temmuz’da İstanbul gazetelerinde anayasayı yürürlüğe koyduğunu ve meclisi yeniden açacağını duyurdu.
“Hürriyetin İlanı” olarak adlandırılan bu olay, özellikle Rumeli vilayetleri ve İstanbul’da büyük coşkuyla karşılandı. 

Anayasanın ilanından sonra yapılması gereken ilk iş Mebusan Meclisi seçimleriydi. İlk kez İkinci Meşrutiyet döneminde Osmanlı toplumu çok partili siyasal hayata geçiyordu. 

Anayasada “Meclis-i Umumi” adı verilen genel meclis iki kanattan oluşuyordu. Birinci kanadı padişahın atadığı üyelerden oluşan “Heyet-i Âyan” veya Ayan Meclisi, ikinci kanadı ise seçmenlerin oylarıyla seçilmiş milletvekillerinden oluşan “Heyet-i Mebusan” veya Mebusan Meclisi oluşturuyordu. Heyet-i Âyan üyeleri padişah tarafından atanırken, Heyet-i Mebusan üyeleri halk tarafından seçiliyordu.

1908 seçimleri Türkiye tarihinin ilk çok partili seçimleri oldu. Seçimlere İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Prens Sabahattin’in fikirlerine dayanan Ahrar Fırkası katıldı. Mebus listelerinde Rum, Ermeni, Arnavut, Slav, Arap, Kürt, Musevi gibi başlıca etnik ve dini unsurların mebus adayları da yer aldılar. Seçimleri ezici çoğunlukla İTC kazandı. Ahrar Fırkası ise meclise yalnızca bir mebus gönderebildi. Seçimlerle iş başına gelen meclis; Türk, Arap, Arnavut, Kürt, Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Ulah ve Musevilerin yer aldığı toplam 281 mebustan oluşuyordu. Meclis, imparatorluğun kozmopolit yapısını yansıtan, temsil gücü yüksek bir bileşime sahipti. İkinci Meşrutiyet’in ilk parlamentosu 17 Aralık 1908’de, kalabalık bir halk kitlesinin sevinç gösterileriyle Sultanahmet’teki Darülfünun binasında toplandı.

Seçimlerden sonra İTC iki muhalefet grubuyla mücadele etti. Bu gruplardan birincisi Prens Sabahattin’in fikirlerine dayanan Ahrar Fırkası’ydı. Ahrar Fırkası seçim yenilgisinden sonra basın yoluyla muhalefetini şiddetlendirdi ve İttihatçıları destekleyen gazetelerin yanıt vermesiyle siyasal ortam gerildi. Muhalif bir gazetecinin vurulmasından sonra İTC aleyhine gösteriler başladı. İkinci muhalefet grubu ise alt düzeyde ulemadan ve tarikat şeyhlerinden oluşan muhafazakar çevrelerden geldi. Nakşibendî şeyhi derviş Vahdetî’nin Volkan Gazetesi çevresinde ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti altında örgütlenen bu grup şeriat düzeni lehinde gösterilere başladı.

Mahmut Şevket Paşa
12 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’daki bazı askeri birliklerin ani bir biçimde ayaklanması üzerine, eski takvime göre 31 Mart İsyanı olarak adlandırılan ayaklanma başladı. İstanbul’daki Makedonya taburları subayları esir alındı. Çok sayıda medrese öğrencisi ve softa meclis binasına yürüdü. Ertesi gün bir kısım asker ve ulemanın da isyancılara katılmasıyla isyan kitlesel bir boyut kazandı. İsyancıların sözcüleri bazı bakanların azledilmesi, İttihatçı subayların sürgüne gönderilmesi, meclisin İttihatçı başkanı Ahmet Rıza’nın görevinden alınması, bazı İttihatçı milletvekillerinin İstanbul’dan uzaklaştırılması, şeriatın geri getirilmesi ve isyancı askerler için genel af talebinde bulundular. Hükümet, isyanı yatıştırmak için taleplerin bir kısmını yerine getirdi. Kentteki İttihatçı avı nedeniyle, önde gelen İttihatçıların bir kısmı saklandı, bir kısmı da İstanbul’dan kaçtı. Ayaklanmayı Ahrar Fırkası ve yüksek düzeydeki ulema kınadı. II. Abdülhamit ise isyancıları açıkça kınamadığı gibi destek de vermedi.

Mehmet Reşat Efendi
İTC, isyanı meşrutiyet devrimini hedef alan karşı devrimci bir kalkışma olarak gördü. İTC İstanbul’daki gücünü yitirse de doğduğu Makedonya’da hala güçlüydü. Makedonya’daki 3. Ordu birlikleriyleHareket Ordusu, Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul’a girdi. 24 Nisan’da kenti işgal eden Hareket Ordusu isyanı bastırdı.
gönüllülerden oluşan

27 Nisan’da ise isyana destek verdiği gerekçesiyle II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine küçük kardeşi Mehmet Reşat Efendi padişah ilan edildi.



Yorum Gönder

0 Yorumlar