50'den 60'a Türkiye: SEÇİMLER, TAHKİKAT KOMİSYONU VE 27 MAYIS DARBESİ

Herkese merhabalar. Bu yazıda 1950-1960 yılları arasında Türkiye'de siyasi yaşamı inceleyeceğiz. 


1946 yılında kurulan Demokrat Parti 1950 genel seçimlerine katılmış, CHP, MP, MKP ile yarışmıştı. DP, oyların yüzde 53,3'ünü alarak birinci parti olarak seçimden çıktı. 


Çoğunlukçu demokratik sistem mevcut olduğu için ülkenin her ili bir seçim bölgesiydi ve bölgesinde birinci olan parti o şehirden gösterdiği tüm milletvekili adaylarını meclise gönderiyordu. Bu yöntemle yapılan seçim sonucunda meclisin sandalyelerinin yüzde 85,4'ü Demokrat Partili vekillere giderken, CHP sandalyelerin yalnızca yüzde 14,2'sini alabildi. Dağılım aşağıdaki resimden görülebilir:


15 Mayıs 1950 Seçim günü Zafer Gazetesi ilk sayfası: 



16 Mayıs 1950 tarihli Zafer Gazete manşetinden bir haber:


Böylelikle başlayan Demokrat Parti dönemine dair Prof. Kemal Karpat'ın Türk Siyasi Hayatı kitabından bir bakalım:

"DP’nin liberal ekonomi politikası çerçevesinde her türlü girişimcilik faaliyetini desteklemeye başlaması, beklenen fırsatın geldiğini işaret ediyordu. 1950’de sanayide çalışan orta sınıf (aileleri ile beraber), muhtemelen, toplam nüfusun yaklaşık %5’ini oluşturuyordu. 1965’e gelindiğinde bu oran %20’ye yükseldi ve bu grup, hükümet üzerinde büyük bir nüfuz elde etti. Ücretli çalışanların sayısı ise 1950’de 400.000 iken 1965’te iki milyona yaklaştı. Aynı zamanda tarımsal yöntemlerin gelişmesi ve uygulanan kapsamlı yol yapım projesi, toplumsal hareketliliği artırarak toplumsal bilinçlenmeye katkıda bulundu. Kitlelerin siyasi bilinç kazanması, çeşitli meslekler edinmeleriyle orantılı olarak sürekli devam etti. Tüm bu faaliyetlerin asıl amacı, ekonomik faydaydı. İşçi sınıfı arasında, bu amaç tabii ki maddi durumun iyileşmesi ve esenliğin artması olarak ifade ediliyordu. 
...

Eğitime ve devletin ideallerine bağlılığa dayanan eski toplumsal değerler, özünde ekonomik güç üzerine kurulan yeni düzende baltalandı. Toplumsal ve bireysel yönden bu, şümullü (kapsamlı) bir devrimdi. Maddi ve manevi açıdan, geleneksel yönetici grupların tüm kesimlerine zarar verdi: Sivil bürokrasi, ordu ve bunlara bağlı diğer tüm kurumlar bundan etkilendi. Toplumsal değişim gerçekleşirken herhangi bir entelektüel gerekçelendirme veya sistemleştirme yapılmadı. Zira geçmişte her türlü eleştirel sosyal görüş sosyalizm veya komünizm korkusuyla yargısız infaz edildiği için, ihtiyaç duyulan türde bir sosyal düşünce okulu gelişmemişti.
...

Bürokrasinin ve aydınların geniş ölçüde sola kayması, 1954 sonrasında kademeli olarak gerçekleşti. 1954 yılı, DP’nin seçimlerde büyük bir başarı kazandığı ve uyguladığı (esasen plansız ve enflasyonist ekonomi politikalarına dayanan) kalkınma planını hızlandırma kararı aldığı seneydi. Özel sermayenin birikimi arttı ve enflasyon yükselirken maaşlar nispeten sabit kaldı. Oluşan memnuniyetsizlik atmosferinde yeni bir sol akımın temelleri atıldı. Bu akım, önceki dönemlerde görülen solcu hareketlerin aksine, Marksizm ile doğrudan bağlantılı değildi. Ayrıca bu yeni solculuk, yabancı ideolojilerin bir taklidi değildi; ülkede hâkim olan iç koşullara bir tepki olarak gelişmişti. Yeni sol, Cumhuriyet’in içeriden geliştirilmesi ve modernleştirilmesi için tasarlanmış olan ekonomik ve sosyal politikalarla şekillendi. Atatürkçülük, modernleşmenin siyasi çerçevesini çizse de toplumsal ve ekonomik yönünü ihmal etmişti. Neticede, ortaya çıkan sosyal akımlar, Atatürkçülüğün yerine getirmediği toplumsal sözlerden yola çıkarak meşruluk kazanmaya çalıştılar. Bunu yaparken halkçılık, devletçilik ve inkılâpçılık ilkelerini geniş bir şekilde yorumladılar."
...

1954 seçimlerine bir bakalım:

Adnan Menderes Oy Verirken
Seçimlerde liste usulu çoğunluk sistemi kullanıldı. DP 1950 seçimlerine göre oylarını artırırken CHP ise oy kaybetti. Meclise giren siyasi partilerden DP oyların 58,4'sını, CHP 35,1'ünü, CMP ise 5,3'ünü aldı. Uygulanan seçim sistemi nedeniyle DP oyların yüzde 58,4'sını almasına karşın Meclisin yüzde 92,98'sini kazandı. CHP ise oyların yüzde 35,1'ünü almasına rağmen Mecliste ancak yüzde 5,7 ile temsil edilebildi. Bu durum, 1950 seçimlerinde de uygulanmış olan liste usulü çoğunluk sisteminin eleştirilmesine yol açtı. Çünkü, 1954 seçimlerinde nisbi temsil esası uygulanmış olsaydı DP 281, CHP 211, CMP 32, Türkiye Köylü Partisi (TKP) 18 milletvekili kazanmış olacaktı.


Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin meclisteki 5 milletvekilinin tamamını çıkardığı Osman Bölükbaşı'nın memleketi olan Kırşehir ili, 30 Haziran 1954 tarihinde DP'li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen özel bir kanunla ilçe haline getirildi. Kırşehir vilayetinin kaldırılması ve Nevşehir kazasında Nevşehir adıyla yeni bir vilayetin kurulması hakkındaki 7 Temmuz 1954 tarihli ve 8748 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan kanunla Kırşehir eski kazaları Avanos, Kozaklı, Mucur ve Hacıbektaş'la birlikte yeni kurulan Nevşehir iline bağlandı. Kırşehir'in eski kazalarından Kaman, Ankara'ya; Çiçekdağı ise Yozgat'a bağlandı. Daha sonraları Yassıada Yargılamaları'nda Adnan Menderes ve DP'nin diğer önde gelen yöneticileri Kırşehir'in ilçe yapılması davasından yargılanıp mahkum oldular. "Kırşehir'in siyasi sebeplerle kaza haline getirilmesi" DP yöneticilerinin yargılandığı anayasayı ihlal davasında yer alan yedi suçtan biri olarak yer aldı. Benzer şekilde, 14 Haziran 1954'te CHP'nin birinci olduğu Malatya ili de ikiye bölünerek Adıyaman ili oluşturuldu.

...
"DP’nin ilk iktidar dönemi olan 1950-54 yıllarında kişilerin toplanma, basın, seyahat gibi çeşitli hak ve özgürlükleri genişletildi. CHP de 1946-50 döneminde bu alanlarda liberalleşme sağlamıştı. DP iktidarının en büyük başarısı, daha önce benzeri görülmemiş hızlı bir kalkınma sağlayan ekonomi politikası oldu. Bu politika, dışarıdan alınan cömert yardımlar ve krediler ile destekleniyordu. 1954 seçimlerine girerken DP’nin vurguladığı en büyük iki başarısı ekonomik refah ve özgürlük idi. Böylece DP seçimlerde ezici bir zafer kazandı. Fakat 1955’e gelindiğinde bu ekonomi politikası geri tepti. Sanayi sektöründeki yüksek yatırımlara rağmen üretim düşük düzeydeydi. Bunun sonucu olarak enflasyon arttı ve dolayısıyla hayat pahalılığı yaşanmaya başlandı. 1949-54 döneminde tarımda yoğun makineleşmenin bir sonucu olarak geçim kaynaklarını yitiren kiracı ve ortak çiftçiler, kente göç etmek zorunda kaldılar. Bir yandan kentlere göç edenlere istihdam sağlamak amacıyla yüksek sanayileşme hızının korunması gerekiyordu. Öte yandan ise, sanayileşme giderlerinin karşılanabilmesi için tarımda makineleşmenin sürdürülmesi ve üretimin artırılması şarttı. Bu, tam bir kısırdöngü yarattı. Sermaye ve döviz yetersizliği nedeniyle yaşam standartları kötüleşti ve iktidara karşı bir memnuniyetsizlik havası oluştu."

...
"Aydınlar ve genç nesil, özellikle de üniversite öğrencileri, CHP’yi destekliyorlardı. Bunun başlıca nedeni, DP’nin Atatürk devrimlerinden ödün verdiğini düşünmeleriydi. DP’nin devlet işlerinde benimsediği pragmatik, kestirmeci yaklaşıma ve özgürlükleri kısıtlamasına da karşı çıkıyorlardı. CHP’nin ve HP’nin gençlik kolları, DP’yi verdiği demokratik sözleri tutmamakla, Atatürk’ün modern ilkelerinden sapmakla ve genç insanları gerçek anlamda bilimsel ve modern bir eğitimden yoksun bırakmakla suçlayan ortak bir açıklama yayınladılar. Atatürk Devrimlerini Koruma Teşkilatı adlı bir gençlik örgütü de tüm siyasal partileri oy kazanmak uğruna devrimlerden ödün vermekle suçlayan bir bildiri yayınladı."

...
"Yukarıda değindiğimiz çeşitli sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelerin etkisi, 1954-57 döneminde yoğunlaştı. Hükümet, karşılaştığı her türlü güçlüğe rağmen politikasını yürütmeye çalışıyordu. Muhalefet ise kamuoyundaki değişimden cesaretlenerek eleştirilerini sertleştirdi. Nihayet DP liderleri akıntıya karşı kürek çektiklerini fark ettiler. Ekonomik kalkınma programının meyvelerini tam olarak vermesine daha birkaç yıl vardı. Buna rağmen DP liderleri önceden 1958 yazında yapılması planlanmış olan seçimlerin 27 Ekim 1957’de yapılması kararını aldılar."

...
1957 Yılı Erken Seçim Sonuçları:

...


Böyle bir ortamda 1959 yılına gelindiğinde siyasi gerilim iyice tırmanmıştı. 1959'un başında CHP 14. kurultayını düzenledi. Bu kurultayda "İlk Hedefler Beyannamesi" kabul edildi. Tekrar iktidara gelmek isteyen CHP; politikalarında demokratik ve adil değişiklikler yapılması yönünde kararlar aldı.

Nisan ayında İnönü ülke çapında bir geziye çıkmıştı. Uşak'ı ziyareti sırasında DP'liler ile CHP'liler arasında çıkan arbedede bir taş İnönü'nün kafasına isabet etti. Mayıs ayında Topkapı'da İnönü'nün aracının camlarını taşladılar, kapıları açmaya çalıştılar, İstanbul'un göbeğinde İsmet İnönü'yü linç girişimi yaşanıyordu. CHP bir kaç gün sonra kanunun soruşturulması için konuyu meclise getirdi. Başbakanla içişleri bakanı hakkında soruşturma önergesi verdiler ancak mecliste çoğunluğa sahip DP önergeyi reddetti. Bunun üzerine gergin atmosfer içerisindeki mecliste 16 Mayıs'ta vekiller birbirine girdi.



1960'a böyle gergin bir ortamda girildi. 7 Nisan 1960'ta DP Meclis Grubu bir bildiri yayınlayarak CHP'nin ülkedeki bütün yıkıcı unsurları çevresinde topladığını, halkı ve orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığını öne sürdü. Bu doğrultuda meclise verilen önerge DP'li vekiller tarafından 18 Nisan'da onaylanarak 15 kişilik bir komisyon kurulmasına karar verildi. 

Tahkikat Komisyonu adı verilen ve olağan üstü yetkilerle devletin tüm imkanlarını kullanmaya yetkili bu komisyon, 3 ay boyunca muhalefet ve basını soruşturacaktı. İstediği evraka el koyabilecek, siyasal faaliyetler hakkında önleyici kararlar verebilecek, basın ve yayın organlarının basım, yayın ve dağıtımını yasaklayabileceklerdi. Bu komisyonun aldığı kararlar kesin ve itiraza kapalıydı. Kararlara karşı çıkanlar için 1 yıldan 3 yıla kadar ağır hapis cezası verilecekti. 


Tahkikat Komisyonu İstanbul ve Ankara'da özellikle üniversite öğrencilerinin büyük tepkilerini çekti. 1957 yılındaki seçimlerden sonra CHP İnönü'nün direktifleriyle gençlik kollarında ciddi bir teşkilatlanma ve büyüme göstermişti. Hükümetin demokrasi karşıtı baskıcı tutumu, Tahkikat Komisyonunun sansür ve yasakları CHP'nin gençlik örgütlenmesinin de yönlendirmesiyle üniversite öğrencileri arasında büyük protesto gösterileri düzenlendi. Gösteriler sırasında polislerin müdahaleleri sırasında can kayıpları meydana geldi. 

Protestoların artarak devam etmesi üzerine Başbakan Adnan Menderes 25 Mayıs'ta bir açıklama yaparak Tahkikat Komisyonunun görevini tamamladığını, öngörülenden erken sürede raporun meclise sunulacağını ve de erken seçim yapılacağını kamuoyuna duyurdu. Bu açıklamadan 2 gün sonra 27 Mayıs'ta başkanlığını  Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'in yaptığı Milli Birlik Komitesi kontrolündeki TSK güçleriyle ülke yönetimine el koyduklarını açıkladı. Böylece DP iktidarı sona erdi ve 27 Mayıs Askeri yönetimi başladı.

...
"Seçimlerden sonraki dönemde siyaset sahnesinde gerginlik egemen oldu. Bunun temel nedeni, muhalefet partilerinin oyları toplamının altında oy almasına rağmen DP’nin TBMM’de çok fazla koltuğa sahip olmasıydı. CHP, DP’nin “halkın çoğunluğunun onayını almadığı hâlde ülkeyi yönettiğini” söylemekten çekinmiyordu. Aslında, çoğunluk sisteminin uygulandığı bir demokraside, halkın verdiği oylar ile kazanılan koltuk sayısı arasında uyuşmazlık olması doğaldı. Hükümet, CHP’nin suçlamalarını, meşruluğuna karşı bir meydan okuma olarak değerlendirdi ve muhalefetin “halkı isyana ve kargaşaya kışkırtmasını” engellemek adına misilleme önlemleri alma tehditleri savurdu."

...
"İktidar partisinin güce bağımlılığı arttıkça, eleştiriye ve yasama denetimlerine karşı hoşnutsuzluğu da eşit şekilde yükseldi. DP, bu suçlamalara cevap vermek yerine basına daha ağır yasaklar getirerek ve muhalefeti küçük düşürmek ve kendi başarılarının reklamını yapmak için devlet radyosunu kullanarak eleştirileri susturmaya çalıştı. Bunun da ötesinde, kamu hizmetlerinin görülmesinde tarafsızlığın bir ölçüde yitilmiş olması nedeniyle, toplumda bir korku ve güvensizlik ortamı oluşmuştu. Bu nedenle öyle kasvetli bir tablo çiziliyordu ki, ülke problemleri iyice çarpıtılıyor ve DP’nin başarıları gölgede kalıyordu. CHP hükümete yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı ve birçok defa küçük olayları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan kaçınmadı. Bunun üzerine DP, miting düzenleme ve TBMM’de yapılan tüm konuşmaları kamuya açıklama hakları dâhil olmak üzere pek çok politik hak ve özgürlüğe ağır kısıtlamalar getirdi. İnönü’nün bizzat saldırıya uğraması gibi bazı olaylar, DP ile CHP arasındaki ilişkileri iyice gerdi ve iki tarafı iki ayrı aşırı uca itti."

...
"CHP, 1957 yılındaki on dördüncü kurultayında, gençlik kollarının faaliyetlerini genişletmeye karar verdi. Zira yeni sosyal fikirlere en iyi cevap veren kurumların bunlar olduğu anlaşılıyordu. 1960 Darbesi’nden önce öğrencilerin katıldığı gösterilerde yer alan gençlik kolları, DP’nin muhalefeti susturma çabalarına karşı direnişi örgütlemede öncü rol oynadı. Bunların 1960 yılının Nisan-Mayıs aylarında yürüttükleri yeraltı faaliyetlerine ilham veren devrimci ruh, günümüzde varlığını sürdürmeye devam etmektedir. 

1960 Darbesi’ne dek, CHP gençlik kollarının ülke genelinde toplam 295 şubesi vardı; bu sayı 1961’de 530’a yani yaklaşık 25.000 enerjik genç üyeye ulaşmıştı. İnönü’nün desteğiyle, CHP kendini sosyal ve ekonomik problemlerin ve bilhassa sosyal adaletsizliklerin çözülmesine adadı. Plansız ekonomik kalkınmanın ücretli kesimin yaşam standartlarının düşmesine neden olduğu ve küçük gruplar zenginleşirken kent nüfusunun büyük bir kısmının fakirleştiği savunuluyordu. 1957 seçimlerinde, CHP oylarını %15 oranında yükselterek 1954’te 31 olan milletvekili sayısını 178’e çıkardı. Bu sonuçlar, tasarladığı sosyal programı uygulaması ve solcu üyelerini ön plana çıkarması konusunda partiyi yüreklendirdi. CHP Araştırma Bürosu, çeşitli toplumsal sorunlar hakkında araştırmalar yayınlamaya başladı. Nihayet 1958-59’dan itibaren bazı parti liderleri, kalkınma ve esenliğe giden en kısa yol olarak sosyalizmi açıkça savunmaya başladılar. Böylece yeni bir solculuğun ortaya çıkması için ihtiyaç duyulan psikolojik ve örgütsel zemin hazırlanmış oldu. Bu yeni solculuk yükselişe geçmek için artık yalnızca bir fırsata ihtiyaç duyuyordu: Bu fırsat 1960 yılındaki askerî darbe ile yakalandı.

Askerî müdahalenin ardındaki toplumsal nedenleri anlamak için, bunun örgütsel yapısına, politikalarına ve özellikle de toplumsal meselelere karşı takındığı tutuma bakmak gerekir. Darbeyi gerçekleştiren -çoğu henüz otuzlu yaşlarında olan- genç subaylar, kendilerini destekleyen yeni aydınlarla aynı ortamda ve aynı özlemlerle yetişmişlerdi. Askerî hükümet, DP döneminde zenginleşen gruplara ayrıcalık tanımadı; ekonomik kalkınmanın ve sosyal adaletin önemini vurguladı. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de dâhil olmak üzere, askerî hükümetin önde gelen üyeleri, sosyalizmin Türkiye için faydalı olabileceğini açıkça dile getirmekten kaçınmadılar. İşçiler üzerindeki polis denetimi kaldırıldı ve komünist propaganda hakkında açılmış olan ve görülmeye devam eden bazı davalar hızlı bir şekilde sonlandırıldı.

27 Mayıs 1960’tan 15 Ekim 1961 tarihindeki seçimlere uzanan süreç, Türkiye’nin modern çağa tam anlamıyla ayak uydurmasını sağlayacak sosyal ve ekonomik bir politika bulmak için yoğun araştırmalar yapılan bir dönem olarak tanımlanabilir. Toplumda yeni günah keçileri yaratıldı ve bunlar Türkiye’nin geri kalmışlığının suçlusu olarak gösterildi."

...
"Aşırı partizanlığa ve yaşanan talihsiz olaylara rağmen, son yirmi yıl boyunca kurulan çok partili sistem ve seçim mekanizması gibi demokratik kazanımların korunduğunu vurgulamak gerekir. Türk halkının demokratik özlemleri karşısında aksini diretebilecek lider yoktur. Türkiye tarihinde ilk defa bugün ülkede güçlü ve görece örgütlü bir kamuoyu oluşmuş bulunmaktadır. Bu kamuoyunun talebi özgürlük ve demokrasi gibi siyasal ideallere saygı gösterilmesi ve bunların yaşama geçirilmesidir."

...



Yorum Gönder

0 Yorumlar