"Bütün Hayvanlar Eşittir, Bazıları Daha Eşittir."

"Bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşittir." George Orwell - Hayvan Çiftliği


Eşitlik, adalet ve haysiyet kavramları bireysel ve toplumsal barış ve huzur açısında önemli kavramlar.

Eşitlik kavramını düşününce farklı koşullar altında dünyaya gelen çocuklar aklıma geliyor. Bir zengin ailenin engelli çocuğunu, bir yoksul ailenin sağlıklı çocuğunu, bir zengin ailenin sağlıklı çocuğunu, bir yetim çocuğunu ve bir azınlık grubuna mensup bir çocuğu...

Bu çocukların dünyaya geldiği koşullar kendi iradesi ile belirlenmemiştir ve daha en baştan hiç de eşit değildir.

Birkaç gün önce "Uçurtmayı Vurmasınlar" kitabını Bennu Yıldırımlar'ın etkileyici ve hüzünlü sesinden dinledim ve ardından filmi izledim.

Küçük Barış dünyaya geldikten bir süre sonra annesi ile birlikte hapse giriyor ve oradaki kadınların arasında büyüyor. Küçük Barış'ın en meraklı döneminde İnci ablası ona şefkat ve sevgiyle kucak açıyor, sorularına cevap veriyor fakat gün geliyor İnci'nin cezası bitiyor. Barış'ı içerde bırakıp hapisten çıkmasıyla hikaye başlıyor.

Kitap, Barış'ın İnci'ye gitmek üzere koğuştakilere yazdırdığı mektuplardan oluşuyor.

“Beni de götürecektin unuttun mu? Bavuluna saklanırdım, kimseler görmezdi; saklambaç oynarken saklanmıştım ya, sen bile bulamamıştın beni. Uçurtma uçuracaktık hani, söz vermiştin bana; niye yalan söyledin? Burnun uzadı mı inci, hani Pinokyo’nun ki gibi…?”

Küçük Barış'ın gözünden hasret, ebeveyne bağlanma durumları, eşitlik, adalet, haysiyet, zorbalık kavramları ince ince bir hapis hayatı içerisinde kadınlar koğuşunda yaşananlarla işlenmiş.

Anayasamızın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin, demokrasinin, sosyal devlet anlayışının, eğitim ve kültürün birey ve toplumların yaşamları için ne kadar mühim ve değerli olduğunu hatırlıyorum bu sırada...

Anayasa, bir devletin temel hukuki ve politik kurumlarını, bu kurumların birbiriyle ve vatandaşlarla olan ilişkilerini düzenleyen en üst düzey yasadır. Bu nedenle bir ülkenin anayasası, o ülkedeki bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve devletin işleyişi açısından hayati bir öneme sahiptir.
Anayasa, bir ülkede eşitlik, adalet ve haysiyet ilkelerinin korunmasında ve uygulanmasında hayati bir rol oynar. Toplumun huzur ve refahını, bireylerin hak ve özgürlüklerini korur. Bu nedenle anayasa, toplum düzeninin ve hukuk devletinin temel taşıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, demokrasi, sosyal devlet anlayışı, eğitim ve kültür, bireylerin ve toplumların yaşamlarını daha iyi bir hale getirmek, adaleti sağlamak ve eşitlik ilkelerini uygulamak için oluşturulmuş temel değer ve kurumlardır ve anayasamız da bu ilkeler çerçevesinde şekillenmiştir. Bu bakımdan anayasa, bir toplumun yaşam kalitesini ve sosyal refahını arttırmak için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle anayasa, hukuk devletinin ve demokratik toplum düzeninin vazgeçilmez bir unsuru ve koruyucusudur.

Her insan eşit doğar ve bu eşitlik, bireyler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın, herkesin aynı hak ve özgürlüklere sahip olduğu anlamına gelir. Bu, kişinin ırkı, cinsiyeti, cinsel yönelimi, etnik kökeni, dini veya sosyal statüsü ne olursa olsun, herkesin aynı insan haklarına ve fırsatlara sahip olması gerektiği anlamına gelir. Eşitlik, fırsat eşitliği ve sosyal adaletin temelini oluşturur.
Zorbalık, genellikle bir güç dengesizliği durumunda, bir kişi veya grup tarafından başka bir kişi veya gruba karşı tekrarlayan, kasıtlı ve zarar verici davranışları ifade eder. Zorbalık; fiziksel, sözel veya sosyal olabilir ve son yıllarda siber ortamlarda da kendini göstermeye başlamıştır.

Zorbalığın sonuçları genellikle görmezden gelinir veya küçümsenir, ancak bu sonuçlar genellikle oldukça derindir. Mağdurlar genellikle depresyon, anksiyete, özgüven eksikliği ve hatta intihar düşünceleri gibi ciddi psikolojik sorunlar yaşayabilirler. Zorbalık, bireyin sosyal çevresinden, okul hayatına ve hatta profesyonel yaşamına kadar yaşamının birçok alanını olumsuz etkileyebilir.

Ayrımcılık ise, belirli bir bireye veya gruba karşı, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, din, engellilik durumu veya diğer özellikler temelinde haksız muamele etmeyi ifade eder. Ayrımcılık da zorbalık gibi, hem bireyin psikolojik sağlığını hem de genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, ayrımcılık genellikle bireyler arasındaki güç dengesizliklerini ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirir.Ayrımcılığın önlenmesi, insan haklarının savunulmasının merkezinde yer alır. Toplumlar ve hükümetler, ayrımcılıkla mücadele politikalarını benimsemeli ve uygulamalı, ayrımcılığın her türlüsünü yasaklamalı ve bu konuda eğitim ve bilinçlendirme çabalarına öncülük etmelidirler. Ayrıca, ayrımcılığa maruz kalan bireylerin ve grupların haklarını savunmak ve ayrımcılıkla mücadele için yasal yollar sunmak önemlidir.

"Her insan eşit doğar" ifadesi, genellikle insan haklarının evrensel ve ayrımsız doğasını ifade etmek için kullanılır. Bu, her bireyin, cinsiyeti, ırkı, dili, dini, sosyal veya ekonomik durumu ne olursa olsun, aynı temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu anlamına gelir.

Bu ilke, tüm insanların temel insan haklarını güvence altına almak ve ayrımcılığı önlemek için belirlenmiştir. İnsan haklarına dayanan bu eşitlik ilkesi, Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve birçok ulusal ve uluslararası hukuk belgesi tarafından kabul edilmiştir.

Felsefi açıdan bakıldığında, her insanın eşit doğduğu ilkesi, her bireyin benzersiz değer ve saygınlığına dayanır. Bu, her birimizin insan olarak kendine özgü değeri olduğunu ve bu değerin diğerlerininkiyle eşit olduğunu ifade eder.

Pratikte, insanlar çeşitli koşullar altında doğar ve yaşarlar ve bu koşullar eşit olmayabilir. Ancak, bu koşulların bir bireyin temel insan haklarına sahip olma yeteneğini veya değerini etkilememesi gerektiği kabul edilir. Her bireyin bu temel haklara sahip olması, insan haklarının evrensel, ayrımsız ve eşit doğasını korur.

Bu nedenle, "her insan eşit doğar" ifadesi, insan haklarının evrensel doğasını ve bireylerin doğuştan gelen değer ve saygınlığını vurgulamaktadır. Bu, bireyler arasında ayrımcılık yapmaksızın, herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu anlamına gelir.

Mesela engelli bir çocuğun, engelli olmayan bir çocukla aynı yaşam deneyimlerine ve fırsatlara sahip olmayabileceğini kabul etmek önemlidir. Ancak, bu, engelli çocukların insan haklarının, engelli olmayan çocuklarınkine eşit olduğu gerçeğini değiştirmez. Bunun yerine, bu durum, toplumların ve hükümetlerin engelli çocukların haklarını tam olarak yaşayabilmeleri için gerekli düzenlemeleri ve düzeltmeleri yapmaları gerektiğini gösterir. Bu düzeltmeler, örneğin, engelli çocukların erişilebilir eğitime, sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere erişimini sağlamak için gereklidir. Ayrıca, engelli çocukların ayrımcılığa uğramadan ve insan onuruna saygı gösterilerek tam ve etkin bir şekilde topluma katılmalarını sağlamak için de gereklidir. Her iki çocuğun da aynı haklara sahip olduğunu ve bu hakların her iki çocuk için de aynı derecede korunması ve saygı gösterilmesi gerektiğini kabul etmek, her çocuğun insan haklarına saygı göstermeyi ve bu hakları korumayı amaçlayan toplumların ve hükümetlerin sorumluluğudur.

İnsan hakları perspektifinden bakıldığında, zengin ve ailesi olan bir çocuk ile yoksul ve babası ölmüş bir çocuk eşittir. Her insan, durumları ne olursa olsun, doğuştan eşit haklara ve saygınlığa sahiptir. Bu, her bireyin, zengin veya yoksul, tam aile veya yoksun, ırk, cinsiyet, sosyal veya ekonomik durumu ne olursa olsun, aynı temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu anlamına gelir. Ancak, sosyal ve ekonomik koşulların çocukların yaşamlarında büyük bir rol oynadığı bir gerçektir. Ekonomik durumu iyi olan bir çocuğun daha iyi eğitim, sağlık hizmetleri ve genel yaşam standartlarına erişme olasılığı daha yüksektir. Öte yandan, yoksul ve tek ebeveynli bir ailede büyüyen bir çocuk, bu tür fırsatları elde etmek için daha fazla zorlukla karşılaşabilir.

Bu amaçla hükümetler, yoksul çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak için sosyal yardım programları oluşturmakta ve desteklemektedir.

Her insan eşit doğar ve bu eşitlik, bireyler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın, herkesin aynı hak ve özgürlüklere sahip olduğu anlamına gelir. Bu, kişinin ırkı, cinsiyeti, cinsel yönelimi, etnik kökeni, dini veya sosyal statüsü ne olursa olsun, herkesin aynı insan haklarına ve fırsatlara sahip olması gerektiği anlamına gelir. Eşitlik, fırsat eşitliği ve sosyal adaletin temelini oluşturur.

Adalet, herkesin hak ettiği ve hakkı olanı alması anlamına gelir. Bu, herkesin hukuk önünde eşit olduğu ve herkesin yargılanma, ifade özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği gibi temel haklara sahip olduğu anlamına gelir. Adalet, toplumun işleyişinde ve bireyler arasındaki ilişkilerde kritik bir rol oynar ve toplumda huzur ve düzeni sağlar.

Her insanın doğuştan gelen değeri ve saygınlığı vardır ve bu, herkesin insanlık onuruna saygı gösterilmesi gerektiği anlamına gelir. Haysiyet, bireylerin insan olarak kabul edilmesini ve insan haklarının tüm yönlerini ve özgürlüklerini güvence altına almayı içerir. Bu haklar arasında yaşam hakkı, özgürlük, güvenlik ve işkence veya insanlık dışı muameleye tabi tutulmama hakkı da bulunmaktadır. Sonuç olarak eşitsizlik, zorbalık ve ayrımcılık, anayasamız ve insan hakları çerçevesinde kabul edilemez bir ihlaldir. Her birey, ne olursa olsun, eşitlik, adalet ve haysiyet hakkına sahip olmalıdır.

Anayasamız eşitlik, adalet ve haysiyet ilkelerini koruma ve uygulama görevini üstlenir. Eşitlik ilkesi, anayasa tarafından garanti altına alınan bir ilkedir ve her bireyin kanun önünde eşit olduğunu belirtir. Adalet, yani hukukun üstünlüğü ve adil bir yargılama sistemi, anayasa ile korunur ve her birey bu adalet sistemine eşit şekilde erişme hakkına sahiptir. Haysiyet, kişinin onuruna saygı gösterilmesi ve temel insan haklarının korunması anlamına gelir ve bu da anayasanın temel ilkelerinden biridir.

Bunların her biri karmaşık ve geniş çaplı sorunlar olup, çözümü uzun süreli ve çok boyutlu stratejiler gerektiriyor. Ancak bu, bu tür problemlerin aşılması için çabalamanın önemsiz olduğu anlamına gelmez. Hukuk ve politika reformları, eğitim ve farkındalık çalışmaları, sosyoekonomik eşitsizliklerle mücadele ve kültürel değişim, bu tür sorunların çözülmesine yönelik adımlardır ve her birimiz bu konuda sorumluluğa sahibiz, üstümüze düşenleri yapmalıyız. Dünyanın ve ülkemizin daha müreffeh, eşitlikçi, insan onuruna saygı duyan ve her bireyin potansiyelini bu şartlarda kaliteli bir yaşam yolculuğu içerisinde gerçekleştirebilmesi için bu konulara hassasiyetle yaklaşmak zorundayız.


Yorum Gönder

0 Yorumlar